İnsanlar
arasında ayrım gözetmeden herkesin eşit haklara sahip olmasıdır insan hakkı. İnsan
olma haysiyeti, insanca yaşamadır insan hakkı. Herkese eşit davranılması ve
özgürlük, insan haklarının temelidir. Bu şekilde huzur ve barış sağlanabilir.
İnsan haklarının olmadığı yerde isyan, kavga eksik olmaz. İnsanca yaşamaktan,
insan haklarından, barıştan, özgürlükten ve adaletten bahsediyorsak; bir
toplumu karanlık cehaletten çıkarıp onları insan eden islamiyet ve onun mimarı
efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) ‘den bahsetmemek olmaz.
Efendimiz
(S.A.V.) dönemindeki cehalet bilgisizlikten değil Allah’ı tanımamak ve insan
haklarından mahrum, insanca yaşamaktan uzak olmalarından kaynaklanıyordu. İnsan
haklarına saygı gösterilmez, eşitlik ve adaletten bahsedilemezdi.
Kızlarını gömdüğü, faizin, fuhşun
hırsızlığın ve içkinin sıradan sayıldığı, insan hayatının ucuz olduğu bir
toplumdan; karıncanın hakkını düşünen, insanca yaşamanın örneği olan saadet
asrı olarak adlandırılacak bir asra ışık tutan topluma dönüşümü insan
haklarının en güzel ve net örneğidir.
Bugün sigara alışkanlığından vazgeçmenin zorluğunu düşündüğümüzde 23 senedeki
dönüşümün zorluğunu çok daha iyi anlayabiliriz. Efendimiz (S.A.V.) veda
hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem
ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine
üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı
tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan
korkmaktadır.” Bu sözden anlaşıldığı gibi insanlar arasında ayrım olmayacağı,
eşit haklarla doğduğu 632 yılında bildirilmiştir.
Bir başka insan hakları örneğinden bahsedeceksek
islamın 650 yıl bayraktarlığını yapan Osmanlı İmparatorluğunu hatırlamalı.
Bayrağı altında bulunan milletler; dinlerini, dillerini, gelenek ve âdetlerini
hiçbir baskı altında kalmadan özgürce yaşayabiliyorlardı. Hatta öyle ki başka milletlerden
insanlar sadrazamlık makamına kadar yükselebiliyorlardı. Kendi adalet
sistemleri ile yargılanma talep edebiliyorlardı. 2000’li yıllarda halen
Amerika’nın bir kısım eyaletlerinde zenciler ikinci sınıf insan olurken
Osmanlı’nın yüzlerce yıl öncesinde bu şekilde insan haklarına saygısı takdire
değerdir.
Avrupa ve Hristiyanlık aleminde
insan haklarının yaygınlaşması 1789 yılında Fransız İhtilali ile başlamıştır.
Bu ihtilal sonrasında yıllarca müslümanların yaşadığı ve öğrettiği değerler 17
maddelik İnsan Hakları Beyannamesi adıyla yayınlanmıştır. Yazı ve şekil olarak
birebir aynı olmasa da anlam açısından benzer değerleri insanlığa ilân
etmektedir. Aynı zamanda Fransız ihtilali ile yeni bir devir başlamıştır.
Yakınçağ.
Zaman içerisinde insan hakları
farklı görüşlerle veya milletlerle ifade edilmiştir. Fakat özünde aynı şey
söylenmiştir. Huzur, barış, insan haysiyeti ancak insan haklarının tam olarak yerleştiği
toplumlarda düşünülebilir. Toplumlar; insan haklarına duydukları saygı
ölçüsünde uygardırlar. Günümüzde hala insan hakları kanayan bir yara olarak
devam etmektedir. İnsan haklarının temeli adalettir. Yazımı bir yazarın sözüyle
bitirmek istiyorum. “Adil olmayan millet hür de olamaz.” E.D.Sieys
H.BurakSA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder