18 Haziran 2008 Çarşamba

DUÂNIN SESİ



“Duânız olmasa ne ehemmiyetiniz var?”

Ah! Nasıl da keskin bir yöneliş çağrısı..

Yalnızca duâ ile yönelir kalpler, mutlak kudret sahibine.
Sözlü dua, kalbî dua, fiilî dua..
İstemek; dua..
İstememek de; dua..
Demek ki bize şekil veren bir istek kalıbıdır dua..
Neyi istiyorsak ona bürünüyoruz.

İnsan..
İnsan; acz ve fakr içerisinde.
Çok şeyler arzu eder fakat hiçbir şeye gücü yoktur.
Sonsuzluk ister lakin ecelini 1 dakika uzatmaya gücü yoktur.
Güç ister fakat izin gelmeyince su bardağını kaldırmaya gücü yoktur.
Tüm dünyayı ister ama dünyayı döndürmeye, kendisini ölümsüz yapmaya gücü yoktur.
Nimet ister ancak yediğini sindirmeye gücü yoktur.
Ancak O varsa; isteklerimiz ve isteklerimize karşılık bulan nimetler vardır.
Ve O’ndan istemek, isteğimizin kabulünde hem en etkili ve çabuk olanıdır, hem de Büyük bir Hazine’nin sevgisini kazanmak nimetlerin en yücesidir.

Bakalım çevremize..
Ağaçları görüyoruz. Nasıl da duâ ediyorlar hal diliyle, kendilerini yaratana.
Öyle bir duâ ki tüm ihtiyaçları ayaklarına kadar geliyor. O an anlıyoruz, Rabbimiz o kadar kerem sahibi ki…
Bakalım ağlayan bebeğe..
Rabbimiz o bebeğin acizlik duâsı hürmetine, şefkat kahramanı olan annelerin kollarına vermiş kendisini..
Ve tüm ihtiyacı olanlar zamanı gelince içeriği değiştirilerek veriliyor süt pınarlarından.

Sebepler O’nun hikmet elinde dönüyor..
Öyleyse isteyeceksek O’ndan istemeli değil miyiz?
Yüreğinin ellerini açıp, Sema’nın ve Yedi göğün sahibinden iste..
Kalbini aç bu güzelim dua oksijenine.
Yeter ki istemesini bilelim, edeb içerisinde boynumuz bükük bir şekilde..
Kendisi diyor ki; “Kulum sen iste. Yeter ki iste”.
Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda olduğunu unutmadan iste.

Duâ bir yakarıştır, duâ bir edep, duâ kulluğunu itiraftır, duâ ona ulaşmak, duâ acziyetin sesi.
Duâ sebeplerin sustuğu an, duâ ubudiyet, duâ sığınmaktır, duâ kainatın sırlarının çözülmesi, duâ sevinçlerin süsü, duâ sabrın jeneratörü, duâ hayatın anlamıdır.
Öyleyse duâmız var ise bir değeri var hayatımızın ve varlığımızın.

Asıl Sahibimiz olan Rabbimizden isteyebilmek ne güzel bir nimet.
Niceleri var isteyemiyorlar. İsteyebiliyorsak eğer, hala kalbimizde bir ışık var demek ki.
O halde gelin duâ edelim. Rabbimiz bu ışığı ya da kıvılcımı bir yangına çevirsin.
İnsanlık duâya muhtaç gelin duâ edelim, duâ edemeyenlerin edebileceği günlere.

Görüyor ve biliyoruz ki biz insanlar; zayıf, aciz ve fakiriz..
Dönelim mi Rabbimize?
O; duâları geri çevirmez, söz vermiştir bir kez ‘Ben kulumu kapımdan geri çevirmem’ diye.
Bizim için hayırlı olanları ölçer, biçer ve öyle takdim eder bize duamızın meyvesini.

Ey duâları da Yaratan ve rahmetiyle kabul eden Yüce Sultan!
Sen duâlarımızı duâ-i müstecab eyle. Bizleri duâsız, dualarımızı meyvesiz, meyvelerimizi ölümlü bırakma.
Sana duâ edemeyeceğimiz bir gün gösterme.Bizi dua insanı eyle..
Her şeyiyle tüm insanlığa dua eden kudsîlerin arasına dahil eyle bizleri de.

Duâsız kalmamak ve duâlarınızda yer almak ümidi ve temennisiyle…

Muhabbet ve hürmetlerimle... GÜNEDOĞAN

1 Haziran 2008 Pazar

BÜYÜK BULUŞMA


Randevularımız, buluşmalarımız.
Hayatımız boyunca kimlerle, nerelerde, ne amaçla buluşuyoruz?
Belki ömrümüz boyunca binlerce kez randevulaşıp buluşuyoruz..
Her sabah işe gidiyoruz, çünkü randevumuz var çalışmak için,
Evimize geliyoruz, ailemizle olan randevumuz gereğince.
Okula, doktora, sevdiğimize, çocuğumuza, dostumuza, sınavımıza, davete, sohbete...
Hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz.
Bazı randevular bizi heyecanlandırıyor, bazıları sıkıntı veriyor, bazılarıysa mutlu ediyor.
Mesela, en sevdiğimiz dostumuz bizi bekliyorsa, randevusuna geç kalmamak için ne kadar tatlı bir telaş içine giriyoruz..
Sabahlarıysa iş randevumuza yetişmek için azami gayret gösteriyoruz.
Ya sevgilimizse bizi bekleyen..işte o zaman buluşma anı gelmek bilmiyor heyecan içinde..
Sevgili dostlar, iş randevularımızda iş bağlantıları kuruyor, dostumuzla buluştuğumuzda muhabbetimizi pekiştiriyor, içimizi rahatlatıyor ve sevdiğimiz kişiyle bir araya geldiğimizdeyse kendisine gönlümüzü açıyor gönülden konuşuyoruz öyle değil mi..?
Bu güzel bağların kopmaması için sürekli bir deveran yapıyoruz..

Bir de şunu düşünelim..
Biri bizi davet ediyor yanına ama diğerlerinden farklı, bambaşka..
Sevgiyi Yaratan ve yanı başımıza sevdiklerimizi yerleştiren biri..
Sevgililerin Sevgilisi..
Evet, bizi davet eden sevgilerin ve sevgililerin sahibi..
Ne dersiniz, bu randevu ihmal edilir mi..?
Nefsimizin merdivenlerden kalbimize inip bir soralım..
Aynaya yüzümüze bakıp düşünelim..sorgulayalım..
Bizi ‘yoktan’ var edeni hatırımıza getirelim..

Şimdi en sevgilinin davetini hissetmeye çalışarak düşünelim..
Yaratmadaki sevgisini ve gücünü gözlemlediğimizde,
şöyle buyurduğunu yüreğimizle hissedip duyabiliriz.

Ey kulum! Biliyorsun ki seni ben yarattım.
Öyleyse; senin yararın için belirlediğim vakitlerde huzuruma gel, aç kalbini bana.
Sabahın alacakaranlığında her yer sessizken kalbinle baş başa kaldığın zaman bana gel.
Seni her zamanki gibi dinleyeyim, dertlerine derman sunayım, ruhunu genişleteyim, işlerini kolaylaştırayım, gününü bereketlendireyim.

Bu sabah kalbini ve ruhunu bana yönelmekle şarj ettin ancak öğle vaktinde yine bekliyorum.
Haydi, günün ortasında gel sıyrıl hayatın içinden 10 dakikalığına da olsa bana yönel beni hatırla. Hatırla ki; ruhen, kalben ve fikren güzelleş..

Seni benden uzaklaştırmaya çalışan tüm engelleri aşıp ikindi vakti huzuruma gelmeni istiyorum. Günün hızlı akmaya devam ettiği anda, tüm dünyanın senin üzerine geldiği anda gel bir hoşluk oluşturalım zamanın içinde.
Fayda vermeyecek olan kişi ve nesnelere karşı yaptığın kulluğu bırak lütfen, güzelim başını layık olduğu yere, secdeye koy.. koy ki ben senin kalbine doğayım, karanlıklarını aydınlatayım, karalıklarını aklayayım..

Sabah verdiğim gün nimeti bitiyor işte..
Görüyorsun ki her yer karanlığa gömülüyor, günün yorgunluğu yüzünden okunuyor.
Her şey kararırken, herkes yorgunken huzuruma var dünyan aydınlansın, enerjin eksilmesin.
Baki isimlerimle kalıcı bir hayata hazırlayayım seni.

Bak, gecenin derinliği başlamak üzere..
İnsanlar yatıp dinlenmek için hazırlık yapıyorlar.
Gün boyunca insanlara davetimi duyurdum..
Sen de duydun..
Ve rahmetimin yamacına geldin..Ruhunu dinlendirdin, kalbini besledin.

Ey kulum! Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim..
Öyle ki hazinemi her yana yaydım.. ve belli vakitlerde daha da ziyadeleştirdim.
Rabbinin hazinesinden gönlüne rahmet elmasları aksın ister misin?.
Gecenin ortasında hayat durmuş gibi her yer sessiz, insanlık uykuda, karanlık her yeri sarmış, sen benim için sıcak yatağını terk edip gelsen ben senin için neler hazır etmem kulum?
Sen benim rızam için uykunu bölsen o kalbindeki saray dünya zelzeleleri ile hiç yıkılabilir mi?
Hem kulum bana bir adım yaklaşırsa ben ona koşarım diye söz verdim.
Gel ey kulum, gel. Randevumuz var seninle. Sen unutsan da unutmasan da beni, bil ki ey kulum ben hiç unutmam seni.
Büyük buluşmamız gelmeden önce, küçük buluşmalarımız olsun..
Olsun ki birbirimizi daha iyi tanıyalım, sevelim ve sevilelim..

Ve büyük buluşma günü gelip ruhunu bedenden aldığımda, imam O’nun rızası için meyyit niyetine diyecek. Namazın kılınacak. Bu sefer de dostların senin için buluşacaklar. Senin büyük buluşmanda hazır olacaklar. Sen bana yakınlığın oranında huzur içinde olacaksın.

Bu çağrılardan sonra, yine dönelim yaşantımıza.
Dünya hayatında küçük randevularımıza verdiğimiz ehemmiyeti düşünelim
Ve bizi var eden Rabbimizin randevularına ne kadar değer verdiğimizi muhasebe edelim!
Hiç ümitsizliğe kapılmayalım. Bilanço ne olursa olsun O bizi hala bekliyor..
Hiç de uzakta değil. Hemen evimizin bir odasında bulunan seccadeden Mir’ac’a çıkan bir yol var. İki vesait değil hemen birkaç adım ötemizde.
Ah, mavi renkli seccadem.Sırlarıma aşina dostum..Arş’ın sahibine götürür müsün beni..
Affın ve mağfiretin Sultan’ıyla buluşmamıza az kaldı.
Belki bir kaç dakika ötede. Yahut ötelerden önce, kalbimizde..

Muhabbet ve hürmetlerimle... GÜNEDOĞAN